Tümörün türüne bağlı olarak şişlik ve ağrı en sık rastlanan belirtilerdir. Bu özellikle kötü huylu tümörlerde yani sarkomlarda belirgin iken iyi huylu tümörlerin bir çoğu uzun süre belirti vermeden kalabilir.
Tümörler vücudumuzda hücrelerde yaşanan anormallikler sonucunda oluşan kitlelerdir. Normal süreçte hücreler doğar, büyür, gelişir, yaşlanır ve ölürler. Yeni hücreler de daima eskilerin yerini alır. Ancak bazı anormal durumlarda hücreler olağan yaşam sürelerinin üzerinde faaliyet göstermeye devam ederler, bu sırada üreyen yeni hücreler de ihtiyaç fazlası hücre oluşturur. Bu iki hücre grubu da birleşerek çeşitli şişliklerin, kitlelerin oluşumuna sebebiyet verir ve böylece tümörler oluşur. İyi huylu tümörler bening, kötü huylu tümörler ise malign olarak isimlendirilir. Kas ve iskelet sistemine ait kötü huylu tümörler ise sarkom olarak adlandırılmaktadır.
Kas ve iskelet sistemi içinde gelişen iyi huylu tümörler teşhis edildikleri alanda büyüme gösterirler. Bu gelişim süreci hızlı ya da yavaş olabilir. Büyüme eğer hızlı gelişirse çevredeki doku ve kemik yapılara baskı uygulaması ve tahribat yaratması mümkündür. Dolayısıyla iyi huylu bening karakterli tümörlerin de kötü huylu tümörlere dönüşmesi ihtimaller dahilindedir.
Eğer tümör halihazırda kötü huylu ise, geliştiği bölge etrafındaki tüm yapılara zarar verme potansiyeline sahiptir. Bu zarar iyi huyludan dönüşmüş bir tümöre göre daha şiddetli olabilir.
Kas ve iskelet sistemine ait tümörler öncelikle çeşitli şişlikler ve bu bölgelerde ağrılarla kendini belli etmektedir. İyi huylu tümörlerde bu şişlik ve ağrıların gelişmesi zaman alabilir ve aktivite üzerine ağrılı yakınmaların oluşması daha muhtemeldir. Ancak kötü huylu tümörlerde gelişme ve yakınmaların başlaması daha hızlıdır. Çünkü kötü huylu tümörler çevrelerindeki dokulara yıkıcı hasarlar verebilirler. Ödem, şişlik, baskı gibi çeşitli belirtiler gösterebilirler. Bazı durumlarda yapılan baskının şiddeti ve özellikle kemik dokulara verilen hasar artar ve kemik kırıkları gibi ciddi durumlar meydana gelebilir.
Çeşitli semptomlar üzerine doktora başvurulduğunda süreç öncelikle bilgi alışverişi ve fiziksel muayene ile başlamaktadır. Bu esnada bilgi aktarımı sırasında kişinin varsa geçmiş hastalıklarından veya daha önce yapılmış tetkiklerden bahsetmesi doktorun daha kapsamlı teşhis çalışmaları yapmasını sağlayacaktır.
Bu sürecin ardından doktor çeşitli testler talep edebilir. Bunlar kan testleri ve röntgen, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntülemesi, kemik sintigrafisi, pozitron tomografisi gibi çeşitli görüntüleme yöntemleri olacaktır.
Bu görüntüleme testleri aracılığıyla tümöre dair çok sayıda veriye ulaşılabilir. Öncelikle tümörün iyi veya kötü huylu olup olmadığını direkt olarak anlamak veya yakın tahminlerde bulunmak görüntüleme yöntemleriyle mümkündür. Çünkü bu testler aracılığıyla tümörün boyutu, bulunduğu konumun net olarak saptanması, şekli, sınırları, yayılım gösterdiği bölgeler, iç yapısı veya henüz türlü semptomlara neden olmamış başka tümörlerin olup olmadığı konuları aydınlatılabilir. Ancak her zaman için en net teşhis uygulaması tümörden parça alınarak laboratuvar ortamında bunun incelenmesini içeren biyopsi aracılığıyla gerçekleşmektedir. Biyopsi ile tümör yapılanmasından parça alınarak patolojik inceleme yapılır.
Kas ve iskelet sistemine ait tümörlerin biyopsi ile kesin teşhis süreci tamamlandıktan sonra, yaşanan problemin boyutu ve hastalığın derecesi, aynı zamanda hastanın kişisel özellikleriyle mevcut hastalık geçmişine göre; tolere edebileceği ve sağlığını en hızlı şekilde kazanacağı yöntemler belirlenir. Böylece tedavi süreci başlatılmış olur. Tümör iyi huylu olduğu takdirde bazı durumlar için yalnızca düzenli periyotlarla testler ve taramalar yaptırarak takip edilmesi yeterli olabilir. Bu takip esnasında bir anormallik sezilmediği sürece ileri cerrahi uygulamalara ihtiyaç kalmaz. Ancak gelişimin negatif bir ilerleme göstermesi halinde vakit kaybetmeden tümörün dışarı alınması ve operasyon uygulanan bölgenin destekleyici uygulamalarla korunması, onarılması gerekmektedir.
Eğer kötü huylu tümör durumu söz konusuysa, nerede olduğu, hangi karakterde olduğu, boyutu gibi konular üzerinden değerlendirilmesi ve buna göre en doğru tedavi yönteminin belirlenmesi gerekmektedir. Kötü huylu tümörler için radyoterapi, kemoterapi gibi ışın ve medikal tedavi çeşitleri bulunduğu gibi, cerrahi operasyonlarla da tedavi süreci devam ettirilebilir. İhtiyaç halinde bu tedavi yöntemleri birlikte de uygulanabilmektedir.